Scroll Top
Bahçelievler Mah. Azerbaycan Cad. 25/5 Çankaya / ANKARA
0 312 213 15 51

MANEVİ TAZMİNATIN BÖLÜNEBİLİRLİĞİ VE ISLAHI

MANEVİ TAZMİNATIN BÖLÜNEBİLİRLİĞİ VE ISLAHI
TANIM

TDK’de manevi tazminat “Kişilik haklarına karşı işlenen suçlara ilişkin dava sonucunda ödenmesine karar verilen bedel”, ıslah ise “iyileştirme” olarak tanımlanmaktadır.

HUKUKİ TANIM

 Manevi tazminat, kişinin yaşadığı elem, keder, üzüntü ve diğer duygusal zararların parayla telafi edilmesi amacıyla hükmedilen bir özel hukuk müessesesidir. Amacı bir “bedel” vermek değil kişinin ruhsal dengesini bir nebze olsun dengelemek, bir manevi tatmin duygusu yaratmak olmaktadır.

Manevi tazminat ayrıca doktrinde de şu şekilde tanımlanmaktadır;

“…Manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde iradesi dışında meydana gelen eksilmenin (manevi zararın) giderilmesidir. Manevi zararı kabul eden hukuk sistemleri bunun doğal sonucu olarak manevi tazminatı da kabul etmiştir. Türk Medeni Kanunu ile Türk Borçlar Kanunu da çeşitli maddelerinde manevi zarar ve tazminatı düzenlemiştir. Manevi tazminat, kişilik hak ve değerlerini daha etkili bir şekilde korumak amacıyla son yıllarda Batı Avrupa ülkelerinde büyük bir önem ve güncellik kazanmıştır. Bunun sebebi, teknik ve kitle haberleşme araçlarındaki baş döndürücü buluş ve gelişmelerin; sosyal ilişkilerde, hayat şartlarında giderek daha da yoğun bir hal alan karmaşıklığın, kişilik değerlerini ihlal imkanını eskiye oranla önemli ölçüde artırmış olmasıdır.” (Eren, 2019, s.882)

“…Manevi tazminat davası, birçok yönden maddi tazminat davasına benzemekle birlikte, bunlar, ihlal edilen değerler yönünden aynı davalar değildir. Gerçekten, manevi tazminat davasında kişilik değerlerinin ihlalinden doğan manevi zararın tazmini söz konusu iken, maddi tazminat davasında bir malvarlığı veya kişilik değerlerinin ihlalinden doğan maddi zararın tazmini söz konusudur. Manevi tazminat davası, elatmanın önlenmesi davasından da ayrıdır. Manevi tazminat davasının açılabilmesi için zararın gerçekleşmiş olması gerekir. Oysa elatmanın önlenmesi davasının açılabilmesi için henüz kişilik haklarına bir müdahalenin yapılmamış ve dolayısıyla zararın doğmamış olması lazımdır. Manevi tazminat davasıyla saldırının durdurulması davası arasındaki fark ise, manevi tazminatta müdahalenin sona ermesi, zararın doğması gerekirken, saldırının durdurulması davasında müdahalenin devam etmesi gerekir. Ancak, TBK m. 58’e göre manevi tazminat olarak hakim, bir miktar para yanın da veya bunun yerine başka bir tazminat türüne örneğin, hükmün ilan edilmesine karar verirse, her iki davanın sonuçları arasındaki fark öne mini belirli oranda kaybetmektedir. Tespit davası, saldırının haksız olup olmadığının hakim hükmüyle tespitine yönelmişken, manevi tazminatta ilke olarak hem tespit, hem de belirli bir miktar paranın ödenmesi söz konusudur. Koruma davalarında hukuka aykırılık şartı yeterli iken, tazminat davalarında ayrıca kusur veya başka bir sorumluluk sebebi de (örneğin özen veya tehlike sorumluluğu gibi) gereklidir.” (Eren, 2019, s.884)

Manevi tazminat aynı zamanda Türk Borçlar Kanun’unda;

“d. Manevi tazminat

MADDE 56- Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.

Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.

Kişilik hakkının zedelenmesi

MADDE 58- Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”

Şeklinde tanımlanmaktadır.

İLGİLİ YARGITAY KARARLARININ İNCELENMESİ

Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi bir kararında;

“…Mahkemece, davalı sürücünün kazanın oluşumunda %85 oranında kusurlu olduğu benimsenerek, olaydan 22 gün sonra vefat eden davacılar murisinin bu süre zarfında 706,86 TL geçici iş göremezlik zararı oluştuğu; davacı vekilince manevi tazminat ıslah edilmek istenilmiş ise de, manevi tazminatın ıslahla artırılamayacağı, ayrıca destekten yoksun kalma taleplerinin ayrı bir dava konusu olduğundan bahisle davanın kısmen kabulüne, 706,86 TL geçici iş göremezlik tazminatı ile 15.000,00 TL manevi tazminata hükmolunmuştur.

Davalı … vekili;

1-Manevi tazminatın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını,

2-Davacı tarafın 30/10/2014 tarihli beyanı uyarınca davanın feragat nedeniyle reddine, yahut açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiğini,

3-Islah yoluyla davanın taraflarının değiştirilemeyeceğini, dava dilekçesinin tümden ıslahı halinde ise 1 hafta içerisinde yeni dava dilekçesi sunulmadığından davacıların yaptığı ıslahın geçersiz olduğunu, 4-Müteveffanın bağırsak tıkanması nedeniyle vefat etmesinin kazayla illiyet bağı bulunup bulunmadığının araştırılmadığını, ileri sürerek kararın kaldırılması ile davanın reddini istemiştir. Dava, yaralanmalı trafik kazası nedenli maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Duruşma açılmasını gerektiren bir neden bulunmadığından inceleme ve görüşmeler HMK’nın 353 ve 355’inci maddeleri uyarınca istinaf sebepleriyle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı biçimde dosya üzerinden yürütülmüştür. Buna göre;

1-Öncelikle maddi tazminat yönünden yapılan incelemede; bilindiği üzere HMK 352. maddesi uyarınca istinaf başvurusunun kabul edilebilmesi için miktar itibariyle kararın kesin nitelikte olmaması gerekir. Hangi kararların istinafa elverişli bulunmadığı, HMK 341. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm tarihi (2020 yılı) itibariyle ilk derece mahkemelerinden verilen ve miktar ve değeri 5.390 TL’sını geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Bu açıklamalara göre, mahkemece hüküm altına alınan 706,86 TL 2020 yılı kesinlik sınırı olan 5.390,00 TL’nin altında olduğundan mahkemenin maddi tazminata yönelik kararı davalılar yönünden kesin niteliktedir. Müstenif davalı vekilinin bu yöne ilişen itirazlarının usulden reddi gerekir.

2-Manevi tazminat yönünden yapılan incelemede; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, usule ve yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle kanıtların toplanması ve değerlendirilmesinde bir usulsüzlük görülmemesine, mahkemenin ilamda yazılı şekilde ortaya koyduğu takdirine, otopsi raporuna göre davacının kaza nedeniyle vefat etmesine, davacı tarafından açılan davaya ölümü sonrası yasal mirasçıları tarafından devam edilmesine, 30/10/2014 tarihli beyanın feragat beyanı niteliğinde bulunmamasına, akabinde 24/12/2014 tarihli dilekçe ile mirasçılardan alınan vekaletname ile davaya devam olunmasına, davacı tarafça manevi tazminatın ıslah yoluyla artırılması ve doğrudan mirasçılar adına istenmesi talebinin zaten mahkemece kabul görmeyip (ölü) davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesine, mahkemenin değerlendirmesi ve vardığı neticede istinaf nedenleri yönüyle usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1.madde ve bendi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir…” şeklinde hüküm verildiği görülmüştür.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi bir kararında;

“…Somut olayda manevi tazminata ilişkin ıslah dilekçesinin, nispi harç yatırılmak suretiyle mahkemeye verilmesi ve fakat başvuru harcının yatırılmaması nedenleriyle bir ek dava dilekçesi olarak kabulü dahi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle; Mahkemece, manevi tazminat istemine ilişkin olarak açılmış bir dava olmadığı halde, ıslah dilekçesindeki manevi tazminat istemi dikkate alınarak, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmesi yanlıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının ayrıca manevi tazminat davası açma hakkı saklı kalmak üzere manevi tazminata ilişkin ıslah isteminin reddine karar verilmesi gerekirken davacının söz konusu ıslahına değer verilerek manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne dair yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davalı …‘nın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA” şeklinde hüküm verildiği görülmüştür.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi bir başka kararında;

“…2- Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalı yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı … Elektrik Dağıtım A.Ş. hakkında açılan davanın atiye bırakılması nedeniyle bu davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davalı TEİAŞ hakkında açılan davanın feragat nedeniyle reddine, davalı … hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine, davacılar …,…, … ve …’in maddi tazminat taleplerinin reddine, davacılar …, …, …’in manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile; … için 1.500,00 TL, … için 750,00 TL, … için 750,00 TL manevi tazminat alacağının vefat tarihi olan 17.08.1999 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte yargılama aşamasında vefat eden davalı …’in İ… 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 25.01.2010 tarih ve 2009/585 Esas ve 2010/27 Karar sayılı veraset ilamında belirlenen Mirasçıları olan dahili davalılar …,… ve … den müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya yönelik istemin reddine karar verilmiştir. Uyuşmazlık manevi zararın bölünüp bölünemeyeceği noktasındadır. Gerçekten, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay H.G.K’ nun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 karar ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı Kararı da bu doğrultudadır. 24/04/2014 tarihli ibraname ile davacılara 45.000,00 TL ödendiğinin belirtildiği, davacılar Ramazan ve Güllü vekilinin 16/02/2018 tarihli dilekçe ile 45.000,00 TL’nin hangi tazminatlara ilişkin olduğu ve miktarlarının açıklandığı anlaşılmaktadır. Birçok Yargıtay kararında vurgulandığı üzere alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasını kapsayan akde “ibra” denir. İbranamenin işçiye yapılmış olan ödeme ile sınırlı olarak bağlayıcılığı asıldır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce imzalanan ibraname geçerli bir ibraname olup davacılara ibraname ile manevi tazminat ödendiği anlaşılmakla mahkemece manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken, manevi tazminatın bölünemeyeceği kuralına aykırı olarak manevi tazminatlara hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Öte yandan söz konusu ibranamede davalı … bu dava sebebiyle yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinden feragat ettiği anlaşıldığından yargılama giderlerine ve vekalet ücretine ilişkin hüküm kurulurken bu hususun göz önünde bulundurulmaması da hatalı olmuştur. O halde, davacılar vekili ile davalılar …, …, … vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA…” şeklinde hüküm verildiği görülmüştür. 

İlgili Yüksek Mahkeme kararlarında manevi tazminatın olayın gerçekleştiği tarihte oluşan acıyı ve elemi temsil ettiği, zamana yayılarak bir kısmının bölünerek dava edilmesinin mümkün olmadığı vurgulanmıştır. Yine manevi tazminatın bölünemezliğinin bir sonucu olarak manevi tazminat talebinde ıslahının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.  Her ne kadar tarafımızca haksız fiil sonrası çekilen elem ve üzüntülerin haksız fiil tarihinden sonraki tarihte de artabileceği, zararın ruhsal boyutunu zamanla sınırlamanın hakkaniyete aykırı olacağı düşünülse de yüksek mahkeme kararları bu yöndedir.

SONUÇ

 Manevi tazminat bir kişinin bir olaydan dolayı zarar görmesi halinde elinde olmayan sebeplerden kaynaklı iradesi dışında meydana gelen zararının giderilmesidir. Manevi tazminatın yüksek mahkeme kararları ile şekillenen bölünemezlik ilkesi ise bu tazminatın özel doğasına dayanan, hem teorik hem de uygulamaya dair ciddi sonuçlar doğuran bir ilkedir. Haksız fiilin kişi üzerinde bıraktığı elem ve üzüntülerin haksız fiil tarihinden sonraki tarihte de artabileceği, zararın ruhsal boyutunu zamanla sınırlamanın ve maddi boyutunun da kişinin gelecekteki ruhsal durumu dikkate alınmadan belirlenmesinin hakkaniyete aykırı olacağı düşünmekle yüksek mahkeme kararlarının eksik bir değerlendirme içerdiğini düşünmekteyiz.

Kanun maddeleri ve ilgili yargı kararları ışığında, maddi ve manevi tazminatın talep konusunu oluşturduğu davalarda sürecin teknik detayları ve usul kurallarının hassasiyeti göz önüne alındığında, özel hukuk alanında uzman bir avukattan hukuki destek alınması, uyuşmazlıkların çözümü açısından büyük önem arz etmektedir.

Av. Arb. Çağlar Şaban ALTINYÜZÜK

KAYNAKÇA

Eren, F. (2019). Borçlar Hukuku: Genel Hükümler(24. Baskı). Yetkin Yayınları, 882-884.

Leave a comment